top of page

CEZA MUHAKEMESİNDE ADLÎ KONTROL (CMK 109-115): MEVZUAT, DOKTRİN VE GÜNCEL YARGITAY/AYM İÇTİHATLARI ANALİZİ

  • Yazarın fotoğrafı: Av. Mete ŞAHİN
    Av. Mete ŞAHİN
  • 16 Kas
  • 11 dakikada okunur
CMK 109-115 kapsamında adlî kontrol tedbirini anlatan blog için, Ankara adliyesi koridorunda cübbeli Avukat Mete Şahin ve yanında parlayan adalet terazisi ile “CMK 109-115” yazısı.

Ceza muhakemesi hukuku, bireyin temel hak ve hürriyetlerini koruma altına alırken, aynı zamanda ceza yargılamasının sağlıklı ve adil bir şekilde yürütülmesini sağlamayı amaçlar. Bu amaç doğrultusunda uygulanan "Koruma Tedbirleri" arasında, en ağırı olan tutuklamaya bir denge getiren Adlî Kontrol tedbiri, modern ceza hukukunun en önemli reformlarından birini temsil etmektedir.


Bu kapsamlı analiz, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m. 109 ve devamında düzenlenen Adlî Kontrol kurumunu, yasal çerçevesini, uygulama esaslarını ve özellikle Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Yargıtay’ın güncel içtihatları ışığında hukuki derinliğini incelemektedir. Ankara avukat ve yenimahalle avukat ihtiyaçlarına yönelik hukuki destek arayan kişi ve kurumlar için, bu karmaşık hukuki sürece dair detaylı ve güvenilir bir kaynak sunulması hedeflenmektedir.


GİRİŞ: KORUMA TEDBİRLERİ KAPSAMINDA ADLÎ KONTROLÜN YERİ VE HUKUKİ FELSEFESİ


Adlî kontrol, şüpheli veya sanığın tutuklanması için kanuni şartların (CMK m. 100) varlığına rağmen, tutuklama yerine uygulanan, kişisel hürriyeti daha az kısıtlayıcı nitelikteki bir koruma tedbiridir. 5271 sayılı CMK ile Türk Hukukuna dahil olan bu kurumun temel amacı; muhakemenin sağlıklı yapılmasını sağlamak, şüpheli/sanığın kaçmasını ve delilleri karartmasını önlemektir.


A. Tutuklamaya Alternatif Olma İlkesi


Adlî kontrol, tutuklamayı erteleyen değil, doğrudan tutuklamaya alternatif olarak getirilmiş bir tedbirdir. Yani mahkeme veya hakim, tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde dahi, tutuklamanın kişi üzerindeki ağır etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla daha hafif nitelikli olan adlî kontrol tedbirlerinden bir veya birden fazlasına hükmedebilir. Yargıtay kararları da tutuklamaya alternatif bu yaklaşımı desteklemektedir.


B. Doktrinel Gerilim: Alternatif mi, Tamamlayıcı mı?


Adlî kontrol her ne kadar tutuklamaya alternatif olarak düzenlenmiş olsa da, özellikle 2012 yılında 6352 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler sonrası, kurumun niteliği hukuki doktrinde tartışılmaya başlanmıştır. Önceleri aranan suçun üst sınırının üç yıl olması şartının kaldırılması, Adlî Kontrolün uygulama alanını genişletmiştir.


Bu genişleme, beraberinde bir gerilimi getirmiştir. Özellikle CMK m. 109/3-(j) bendinde yer alan konutunu terk etmemek yükümlülüğü (Ev Hapsi), bireyin hürriyetini fiilen ve çok ağır bir şekilde kısıtlamaktadır. Ayrıca, Ev Hapsi altında geçirilen sürenin cezadan mahsup edilebilmesi (2 güne 1 gün), bu tedbiri basit bir imza yükümlülüğünden ayırarak, tutuklamanın sonuçlarına yaklaştırmaktadır. Bu durum, doktrinde Adlî Kontrolün, tutuklamaya gerçekten alternatif olmaktan ziyade, bazı yükümlülükler açısından onu tamamlayan, hatta ondan daha ağır sonuçlar doğurabilen bir kurum olarak görülmesine yol açmıştır.


Bu hukuki tartışma, müdafiiler için stratejik öneme sahiptir. Müdafiiler, itiraz süreçlerinde tedbirin ağırlığını, tutuklamanın dahi gereksiz olduğu (ölçülülük ilkesi) savı üzerinden eleştirerek, tedbirin derhal kaldırılmasını veya hafifletilmesini talep edebilmektedirler.


Aşağıdaki tablo, Adlî Kontrol ve Tutuklama arasındaki temel hukuki farkları özetlemektedir:


Adlî Kontrol ve Tutuklama Karşılaştırması

Özellik

Adlî Kontrol (CMK 109)

Tutuklama (CMK 100)

Hukuki Dayanak ve Sonuç

Temel Amaç

Tutuklamaya Alternatif Olma

En Ağır Koruma Tedbiri, ultima ratio

Tutuklama şartları oluşsa bile, daha az kısıtlayıcı tedbir tercih edilir.

Özgürlük Kısıtlaması

Dolaylı/Kısmi (Seyahat, imza vb.)

Doğrudan (Hapis)

AYM, Ev Hapsi dışındaki tedbirlerin özgürlüğü doğrudan kısıtlamadığı kanaatindedir.

Süre Mahsubu

Yalnızca Ev Hapsi (2 gün Adlî Kontrol = 1 gün ceza)

Tamamen Mahsup Edilir (1:1)

Mahsup kuralındaki fark, iki tedbirin hukuki ağırlığını ayırmaktadır.

İhlal Sonucu

Tutuklama Kararı Verilebilir (Sınırlı Süreli)

Tutukluluğun Devamına Karar Verilir

İhlal sonrası tutuklama süreleri yasayla (CMK 112) sınırlıdır.


I. ADLÎ KONTROL KARARI VERİLMESİNİN YASAL ŞARTLARI (CMK M. 109)


Bir kişi hakkında adlî kontrol tedbirine karar verilebilmesi için, tıpkı tutuklamada olduğu gibi, belirli yasal koşulların bir arada bulunması gerekmektedir.


A. Uygulama Şartları


Adlî kontrol kararı verilmesi için üç temel şart mevcuttur:


  1. Kuvvetli Suç Şüphesi: Şüphelinin isnat edilen suçu işlediği yönünde kuvvetli belirtinin bulunması gerekir.


  2. Tutuklama Nedenlerinin Varlığı: Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması, delilleri yok etme, gizleme, değiştirme veya tanık, mağdur üzerinde baskı girişiminde bulunma tehlikesinin var olması şarttır.


  3. Usulü Şartlar: Soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının istemde bulunması ve Sulh Ceza Hakiminin bu istem üzerine karar vermesi gerekir.


Özellikle isnat edilen suçun CMK’nın 100. maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, kaçma ve delil karartma riskinin varlığını kolaylaştırmakta ve dolayısıyla adlî kontrol şartlarının oluşumunu hızlandırmaktadır.


B. Karar Vermeye Yetkili Merciler


Adlî kontrol kararı vermeye yetkili merci, yargılamanın hangi aşamasında olunduğuna göre değişiklik gösterir:


  • Soruşturma Evresi: Şüpheli hakkında, Cumhuriyet Savcısı’nın istemi üzerine Sulh Ceza Hakimi karar verir. Bu karar, soruşturmanın her aşamasında alınabilir.


  • Kovuşturma Evresi: Sanık hakkında adlî kontrol kararı vermeye, yargılamayı yapan mahkeme yetkilidir.


  • Kanun Yolu Aşaması: Kanun yolu aşaması da kovuşturma aşamasına dâhil olduğundan, bu evrede Yargıtay dahi, tutuklamaya alternatif olarak adlî kontrol tedbirine hükmedebilir.


II. ADLÎ KONTROL YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE KONUTU TERK ETMEME (EV HAPSİ) ANALİZİ


CMK m. 109/3, mahkeme tarafından şüpheli veya sanığa uygulanabilecek, bir veya birden fazla olabilen çeşitli adlî kontrol tedbirlerini düzenlemektedir.


A. CMK m. 109/3 Kapsamındaki Başlıca Tedbirler


Uygulamada en sık rastlanan tedbir, şüpheli veya sanığın yurt dışına çıkmasını yasaklayan karardır. Diğer yaygın tedbirler şunlardır:


  • İmza Yükümlülüğü: Hakim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurma (karakola imza verme).


  • Mesleki ve Eğitime İlişkin Tedbirler: Hakimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına uymak; meslekî uğraşlarına veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.


  • Taşıt Kullanma Yasağı: Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde sürücü belgesini makbuz karşılığında teslim etmek.


  • Güvence Yatırma: Şüpheli veya sanığın güvence yatırması yükümlülüğü de CMK 109 kapsamında yer almaktadır.


Ayrıca, Çocuk Koruma Kanunu kapsamında yargılanan çocuklar hakkında, CMK 109’daki tedbirlerle birlikte, belirlenen çevre sınırları dışına çıkmamak, belirlenen bazı yerlere gidememek veya bazı kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak gibi özel tedbirler de uygulanabilmektedir. Çocukların üstün yararı ilkesinin gözetilmesi, ceza muhakemesinde temel bir yaklaşımdır.


B. Konutu Terk Etmeme Yükümlülüğü (Ev Hapsi)


CMK m. 109/3-(j) bendinde düzenlenen konutu terk etmeme yükümlülüğü, Adlî Kontrol tedbirleri arasında en ağır kısıtlamayı getiren tedbirdir. Bu tedbir, kişinin konutunun dışına çıktığı an adlî kontrol yükümlülüğünü ihlal etmiş sayılmasına ve dolayısıyla tutuklanmasına neden olabilmesi sebebiyle, fiilen hürriyeti bağlayıcı bir nitelik taşır.


Konutu terk etmeme tedbirinin hukuki ağırlığı, bu tedbir altında geçen sürenin hükümlülük hâlinde cezadan mahsup edilmesiyle de teyit edilmiştir. Kural olarak adlî kontrol altında geçen süre cezadan mahsup edilmezken, Ev Hapsi altında geçen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınır. Örneğin, Ev Hapsinde 6 ay geçiren sanığın cezasından 3 ay indirim yapılır.


Konutu Terk Etmeme Tedbirinde Azami Süreler


Ev Hapsi tedbirinin uygulama süreleri kanunla sıkı sınırlandırmalara tabi tutulmuştur (CMK m. 110/3):

Suçun Yargılandığı Mahkeme/Nitelik

Azami Süre

Uzatma İmkanı

Cezadan Mahsup Kuralı

Çocuklar İçin Uygulama

Ağır Ceza Mahkemesi Görevine Girmeyen İşler

2 Yıl

Gerekçesi gösterilerek 1 yıl daha uzatılabilir.

2 Gün Adlî Kontrol = 1 Gün Cezadan Mahsup

Yarı Oranında Uygulanır

Ağır Ceza Mahkemesi Görevine Giren İşler

3 Yıl

Uygulama Yok

2 Gün Adlî Kontrol = 1 Gün Cezadan Mahsup

Yarı Oranında Uygulanır

Bu süre sınırlamaları, özellikle çocuklar bakımından büyük önem taşımaktadır. CMK m. 110/3 uyarınca çocuklar için bu süreler yarı oranında uygulanır. Bu özel yasal düzenleme, ceza muhakemesinde çocukların üstün yararı ilkesine uygunluk ve gelişimlerine zarar verilmemesi gerekliliğini vurgular. Bir yenimahalle avukat olarak çocuk ceza davalarında bu süre kısıtlamalarının takibi ve ihlal halinde itiraz yoluna gidilmesi, hukuki savunma stratejisinin ayrılmaz bir parçasıdır.


III. SÜREÇ YÖNETİMİ, SÜRELER VE İHLALİN HUKUKİ SONUÇLARI


Adlî kontrol tedbirleri, yargılamanın amacına ulaştığı anda veya mahkeme kararıyla sonlandırılabilir.


A. Tedbirin Kaldırılması ve Değiştirilmesi


Tedbir, şüpheli veya sanığın talebi üzerine ya da resen yetkili merci tarafından kaldırılabilir veya değiştirilebilir. Soruşturma aşamasında Sulh Ceza Hakimliği veya kovuşturma aşamasında yargılamayı yapan mahkeme; adli kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri kısmen veya bütünüyle kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan geçici olarak muaf tutabilir.


Hatta, Cumhuriyet Savcısı dahi, Ceza Muhakemesinde en ağır tedbir olan tutuklulukta olduğu gibi, Adlî Kontrol kararını resen kaldırabilme yetkisine sahiptir.


B. Tensip Zaptı ve Usulî Yükümlülükler


Kovuşturma evresine geçildiğinde (dava açıldıktan sonra), mahkemenin tensip zaptı düzenleme aşamasında adlî kontrol tedbirinin devam edip etmeyeceği konusunda bir karar alması gerekir. Hukuken, mahkeme tarafından tensip zaptıyla adlî kontrole dair herhangi bir karar alınmadığı takdirde, tedbir kararının kendiliğinden kalkması beklenir.


Ancak uygulamada, mahkemeler tensip zaptı ile adli kontrolün devamına karar vermese bile, tedbirin kaldırılması konusunda şüpheli veya sanığın talebini beklemektedirler. Bu uygulama, masumiyet karinesi altındaki kişinin, yasal olarak kendiliğinden kalkması gereken bir tedbir için dahi aktif hukuki mücadele vermek zorunda kalması anlamına gelmektedir. Bu durum, hukuki temsilciler için kovuşturma aşamasına geçişte mahkemeyi, tedbirin devamı için gereken "zorunluluk" ve "ölçülülük" gerekçelerini sunmaya zorlama gerekliliğini doğurmaktadır.


C. Tedbirin Kendiliğinden Sona Ermesi ve İhlal Sonucu


Adlî kontrol tedbiri, hükmün kesinleşmesiyle birlikte kendiliğinden kalkar. Kesinleşen hükmün infazı aşamasında, yargılama aşamasına ilişkin olan adlî kontrol hükümleri uygulanamaz.


Şüpheli veya sanığın adlî kontrol yükümlülüğünü bilerek yerine getirmemesi, en önemli hukuki sonuçlardan birini doğurur: tutuklama kararı verilebilir. Adlî kontrol tedbirlerine uymama durumu, kişiler açısından olumsuz bir durum olan tutuklama tedbirine dönüşebileceğinden, yükümlülüklere son derece dikkatli davranılmalıdır.


İhlal nedeniyle verilen tutuklama kararlarının süreleri de sınırlıdır. Azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle adlî kontrol tedbirine karar verilmişken bu tedbirin ihlali hâlinde, tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.


IV. GÜNCEL YARGITAY VE ANAYASA MAHKEMESİ İÇTİHATLARI


Adlî Kontrol tedbirinin uygulanması ve hukuka uygunluğunun denetimi, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla şekillenmektedir.


A. Yargıtay Uygulaması


Yargıtay, tutuklama tedbirinin aşırı olduğu durumlarda adlî kontrolü aktif bir alternatif olarak kullanmaktadır. Yüksek Mahkeme, yerel mahkemelerin tutuklamaya ilişkin kararlarını bozarken, CMK 109’a atfen adlî kontrole hükmedebilmektedir (Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/1775 E., 2022/2218 K.).


Ayrıca Yargıtay, yerel mahkemenin yetersiz gerekçe göstermesi nedeniyle hükmün bozulması halinde dahi, adlî kontrolün süresini ve amaca uygunluğunu dikkate alarak, tedbirin kaldırılması yerine devamına karar verebilmektedir (Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2021/7471 E., 2022/9793 K.). Bu durum, Yargıtay’ın yargılama sürecinin güvenliğini sağlamak amacıyla risk önleme ilkesine verdiği önemi göstermektedir.


B. Anayasa Mahkemesi ve Tazminat Sorunu: Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlali


Adlî kontrol tedbirinin hukuka aykırı uygulanması durumunda ortaya çıkan tazminat sorunu, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tarihi kararlarından biriyle çözüme kavuşturulmuştur.


E.Y. Başvurusu (B. No: 2018/10482)


AYM Genel Kurulu, 14/12/2022 tarihinde verdiği E.Y. (B. No: 2018/10482) kararında, hukuka aykırı şekilde uygulanan konutu terk etmeme (Ev Hapsi) tedbiri nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.


İhlalin Temel Gerekçeleri:


  1. Meşru Amaç Eksikliği (Hukuka Aykırılık): Başvurucu hakkında mahkeme, kaçma şüphesi olmadığını açıkça belirtmiş, delillerin toplanmış olması nedeniyle delil karartma riskinin de bulunmadığı tespit edilmiştir. AYM, buna rağmen Ev Hapsi tedbirinin devam ettirilmesinin, Anayasa’nın 19. maddesinde öngörülen tutuklama amaçları (kaçma, delil karartma) ile bağdaşmadığını ve dolayısıyla tedbirin meşru bir amacının kalmadığını tespit etmiştir.


  2. Etkili Tazminat İmkanının Yokluğu: AYM’nin en kritik tespiti, 5271 sayılı CMK’nın 141. ve devamı maddelerinde haksız veya hukuka aykırı adlî kontrol tedbiri nedeniyle tazminat istenmesine imkân veren açık bir düzenleme bulunmamasıdır. Derece mahkemeleri ve Yargıtay’ın da bu tür tazminat taleplerini reddetmesi, konutu terk etmeme şeklindeki adlî kontrol tedbiri bakımından etkili bir tazminat imkânının bulunmadığı sonucunu ortaya çıkarmıştır.


Bu kararla birlikte AYM, hukuka aykırı olarak özgürlüğü kısıtlanan kişilere etkili bir hukuki yol sunulmamasının, Anayasa’nın 19. maddesinin ihlali sonucunu doğurduğunu açıkça belirtmiştir. Bu durum, hukuki mücadele stratejisini değiştirmiş olup, haksız Ev Hapsi kararlarına karşı, CMK m. 141’e dayalı tazminat davası açmak yerine, doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun tercih edilmesini zorunlu kılmıştır.


V. ADLÎ KONTROL KARARINA İTİRAZ USULÜ VE GEREKÇELERİ


Adlî kontrol kararı, kararın bir daha başka bir merci tarafından gözden geçirilmesi için başvurulan kanun yolu olan itiraza tabidir. İtiraz usulü CMK m. 110, 111 ve 115'te düzenlenmiştir.


A. İtiraz Mercii ve Yasal Dayanak


Adlî kontrol kararına karşı başvurulacak kanun yolu “itiraz”dır. İtiraz dilekçesi, kural olarak kararı veren mercie hitaben yazılır; dilekçe aynı merciye verilir ve oradan, kararı denetleyecek üst merciye gönderilir. Gerekçelendirme kısmında, kararın hukuka aykırılığı, ölçülülük ilkesinin ihlali ve şüpheli/sanık üzerinde orantısız bir yük oluşturması mutlaka vurgulanmalıdır.


1. Soruşturma evresinde itiraz mercii


Soruşturma aşamasında adlî kontrol kararı, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimliği tarafından verilir. Bu karara itiraz dilekçesi yine aynı sulh ceza hâkimliğine sunulur; ancak itirazı inceleyen merci, o yer sulh ceza hâkimliğinin yargı çevresinde görev yapan asliye ceza mahkemesi hâkimidir.Sulh ceza hâkimliği işlerinin fiilen asliye ceza hâkimi tarafından görüldüğü yerlerde ise, itiraz mercii ağır ceza mahkemesi başkanıdır.


2. Kovuşturma evresinde itiraz mercii


Kovuşturma aşamasında adlî kontrole yargılamayı yapan mahkeme (asliye ceza, ağır ceza veya özel ceza mahkemesi) karar verir. Bu evrede:


  • Asliye ceza mahkemesinin adlî kontrol kararlarına karşı yapılan itirazları, aynı yargı çevresindeki ağır ceza mahkemesi,


  • Ağır ceza mahkemesi veya başkanının kararlarına karşı itirazları ise, birden çok ağır ceza dairesi varsa numara bakımından kendisini izleyen daire, tek daire varsa en yakın ağır ceza mahkemesi inceler.


Bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay’ın ilk derece sıfatıyla verdiği adlî kontrol kararlarında da, itirazı genellikle numara itibarıyla izleyen daire görür.


B. Etkili Stratejik Argümanlar


Bir adlî kontrol kararının kaldırılması veya hafifletilmesi talebinde bulunulurken, aşağıdaki stratejik argümanların kullanılması önemlidir:


  1. Kuvvetli Suç Şüphesinin Eksikliği: İsnat edilen suçu işlediğine dair dosyada yeterli hukuki delil ve kuvvetli suç şüphesinin bulunmadığının gösterilmesi.


  2. Risklerin Ortadan Kalkması: Şüpheli/sanığın sabit bir ikametgâhının bulunması ve iş/aile bağlarının güçlü olması, kaçma tehlikesinin söz konusu olmadığını gösterir. Delillerin soruşturma makamlarınca toplanmış olması, delil karartma tehlikesinin kalmadığını kanıtlar.


  3. Orantısız Külfet (Mağduriyet): Tedbirin, beklenen faydadan daha büyük bir mağduriyet yarattığının ispatlanması gerekir. Örneğin:


    - İmza yükümlülüğünün sıklığı veya konumu nedeniyle hali hazırdaki işini aksatması veya kaybetme tehlikesi doğurması.


    - Ev Hapsinin bir aile bireyinin bakımı (yaşlı, hasta veya küçük çocuk) konusundaki sorumluluğu yerine getirmesini imkânsız hale getirmesi.


    - Tedbirin hukuka aykırı olduğu (AYM kararları ışığında meşru amacının kalmaması) ve bu hukuka aykırılığın tazminatsız kalacağı tehlikesinin vurgulanması.


  4. Tedbirin Değiştirilmesi Talebi: Tedbirin tamamen kaldırılması mümkün değilse, itiraz dilekçesinde mevcut yükümlülüklerin (örneğin sık imza kontrolünün) daha az kısıtlayıcı tedbirlere (örneğin CMK m. 109/3-b veya yurt dışı yasağı) dönüştürülmesi talep edilmelidir.


VI. SIKÇA SORULAN SORULAR (SSS)


1. Adlî Kontrol ile Denetimli Serbestlik arasında fark var mıdır?

Evet, aralarında önemli bir fark vardır. Adlî kontrol (CMK 109), koruma tedbiri olup, yargılama sürecinde tutuklamaya alternatif olarak uygulanır. Denetimli serbestlik ise, kural olarak, mahkûmiyet sonrası cezanın infazı aşamasında gündeme gelen, hükümlünün cezasını toplum içinde çekmesine olanak sağlayan bir kurumdur.


2. Hakkımda uygulanan Adlî Kontrol tedbirinin içeriği değiştirilebilir mi?

Evet. Soruşturma aşamasında Sulh Ceza Hakimliği, kovuşturma aşamasında yargılamayı yapan mahkeme; şüpheliyi yeni yükümlülükler altına koyabilir, mevcut kontrol yükümlülüklerini tamamen veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya geçici olarak muaf tutabilir.


3. İmza atma günümü unutursam tutuklanır mıyım?

Adlî kontrol yükümlülüğünü (imza atma dahil) bilerek ve isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, yetkili merci tutuklama kararı verebilir. Ancak, bir seferlik unutma veya mücbir sebep durumunda tutuklama kararı verilmesi yerine, genellikle ihtar veya tedbirin değiştirilmesi yoluna gidilir. Tedbirlere uymama durumu kişiler açısından olumsuz bir durum olan tutuklama tedbirini doğurabileceğinden, yükümlülüklere dikkatli uyulması esastır.


4. Adlî kontrol ne zaman kendiliğinden kalkar?

Adlî kontrol tedbiri, yargılama neticesinde verilen hükmün kesinleşmesiyle birlikte kendiliğinden kalkar.


5. Adlî Kontrol altında geçen süre cezadan mahsup edilir mi?

Kural olarak adlî kontrol altında geçen süre, kişisel hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu kuralın tek istisnası, CMK m. 109/3-(j) bendinde belirtilen konutunu terk etmemek yükümlülüğü (Ev Hapsi) altında geçen süredir. Ev Hapsi altında geçen her iki gün, hükümlülük hâlinde cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınır.


VII. ÖRNEK İTİRAZ DİLEKÇESİ ŞABLONU


Aşağıda, Ankara Yenimahalle Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilen bir adlî kontrol (imza ve yurt dışı yasağı) kararına karşı hazırlanmış itiraz dilekçesi şablonu sunulmaktadır. Bu şablon, hukuki itirazların yapısal gerekliliklerini karşılamak üzere hazırlanmıştır.


ANKARA ASLİYE CEZA MAHKEMESİ'NE

GÖNDERİLMEK ÜZERE

ANKARA SULH CEZA HAKİMLİĞİ'NE


DOSYA NO: 2025/.... Sorgu


SORUŞTURMA NO: 2025/....


İTİRAZ EDEN ŞÜPHELİ:


MÜDAFİİ: Av.


KONU: Ankara Sulh Ceza Hakimliği'nin tarih ve 2025/.... Sorgu numaralı kararıyla hükmedilen adli kontrol tedbirinin (Yurt Dışı Yasağı ve Haftalık İmza Yükümlülüğü) İTİRAZEN KALDIRILMASI talebimizdir.


AÇIKLAMALAR


  1. Müvekkil hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2025/.... soruşturma sayılı dosyası kapsamında yürütülen soruşturmada, suçunu işlediği iddiasıyla tutuklanması talep edilmiş, ancak Sayın Hakimliğinizce tutuklama yerine CMK m. 109 uyarınca adlî kontrol kararı verilmiştir.


  2. Müvekkile uygulanan adlî kontrol tedbirleri (Haftalık İmza ve Yurt Dışı Çıkış Yasağı), somut olayın niteliğine ve mevcut koşullara göre orantısız ve hukuka aykırıdır.


  3. Risklerin Ortadan Kalkması: Müvekkil, adresinde sabit ikametgâha sahiptir ve [Meslek] olarak çalışmaktadır. Sabit işi ve ikametgâhı bulunması nedeniyle kaçma ihtimali söz konusu değildir. Ayrıca dosyada delillerin büyük ölçüde toplanmış olması, delilleri karartma tehlikesinin de ortadan kalktığını göstermektedir.


  4. Orantısız Külfet: Haftalık imza yükümlülüğü, müvekkilin hali hazırdaki [İş/Eğitim] hayatını ciddi şekilde aksatmakta, hatta [işini kaybetme tehlikesi] ile karşı karşıya bırakmaktadır. Aile birliği ve geçim yükümlülüğü dikkate alındığında, bu tedbirin yarattığı külfet, beklenen faydadan çok daha fazladır.


  5. CMK m. 109'a göre adlî kontrol, tutuklama sebeplerinin bulunması halinde uygulanır. Ancak mevcut durumda tutuklama sebepleri (kaçma/delil karartma) ortadan kalkmıştır. Bu nedenle tutuklama şartları oluşmadığı gibi, tutuklamaya alternatif olan bu tedbirin de kaldırılması hukuka uygun olacaktır.


HUKUKİ NEDENLER: 5271 Sayılı CMK m. 100, 101, 105, 111, 115 ve sair mevzuat.


SONUÇ VE İSTEM:

Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle, müvekkil hakkında verilen adlî kontrol kararının İTİRAZEN KALDIRILMASINA,

Aksi kanaat oluşursa, uygulanan adlî kontrol tedbirlerinin hafifletilerek (örneğin yalnızca yurt dışı yasağı şeklinde) değiştirilmesine karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederim. ..../11/2025

Şüpheli Müdafii


VIII. SONUÇ VE HUKUKİ TEMSİLİN ÖNEMİ


Adlî kontrol tedbiri, her ne kadar tutuklamadan daha hafif bir koruma tedbiri olarak düzenlenmiş olsa da, özellikle Konutu Terk Etmeme (Ev Hapsi) gibi yükümlülükler altında uygulandığında, bireyin kişisel hürriyetini ciddi ölçüde kısıtlamaktadır. Yargılamanın her aşamasında, bu tedbirlerin gerekliliği, ölçülülüğü ve hukuka uygunluğu sürekli denetlenmelidir.


Anayasa Mahkemesi'nin E.Y. kararı, özellikle hukuka aykırı adlî kontrol tedbirinin uygulanması halinde, mevcut tazminat mekanizmalarının yetersiz kaldığını ve bireylerin Anayasal haklarının ihlal edildiğini açıkça ortaya koymuştur. Bu durum, adlî kontrol süreçlerinde hukuki temsilin önemini bir kez daha kanıtlamaktadır.


Hak kayıplarını önlemek, tedbirlerin hukuka uygunluğunu titizlikle denetlemek, orantısız külfet yaratan kararlara karşı etkin ve gerekçeli itiraz dilekçeleri hazırlamak ve gerektiğinde Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluna başvurmak uzmanlık gerektirir.


Yasal Uyarı: Bu web sitesinde yer alan bilgiler, yalnızca genel bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır ve hukuki tavsiye niteliği taşımaz. Bu sitedeki bilgilerin kullanımı, hiçbir şekilde avukat-müvekkil ilişkisi oluşturmaz. İçerikte yer alan bilgilere dayanarak hareket etmeden önce, özel hukuki durumunuzla ilgili olarak mutlaka bu alanda çalışan bir avukata danışmanız tavsiye edilir.


Yorumlar


bottom of page